- Ben öncelikle biraz geriye gidip sizin müziğe ne zaman ve
nasıl başladığınızı sormak istiyorum?
İlk gençlik dönemlerime baktığımda müziğe olan ilgimin
ortalama bir müzik dinleyicisinden biraz daha fazla olduğunu görüyorum. Müzik
dinlemeyi çok severdim ve çoğu kez bildiğim şarkıları kendi kendime söylerdim. Bunun
için yanımda kimsenin olması da gerekmiyordu. Galiba müzik arkadaşım olmuştu. Ortaokul
sondayken sevdiğim şarkılar çalındığında onları teypten kaydedebileyim diye evde
çalan radyonun başından ayrılmadığımı hatırlıyorum. Üniversite ile beraber
enstrumanlar ile tanıştım. Bir iki yıl bağlama ile uğraştıktan sonra gitarlara
yöneldim çünkü ağırlıklı olarak yabancı müzikler dinlemeye başlamıştım. Bu
şekilde müziğin benim için anlamı giderek büyüdü.
- "
Kevî " Albümü'nde kimlerle çalıştınız?
Davuluyla Turgut Alp Bekoğlu, bass gitarıyla İsmail Soyberk şarkılar
için ustaca bir temel sağladılar. Mehmet Çelik trompet ve flugelhorn ile şarkıları
çok sesli bir dinamizme kavuşturdu. Mavi Sakal’da klavyeci olan İlkay Özboyar’ın
oldukça yaratıcı katkıları oldu. Onur Duygulu arkadaşım Ayvalık’ta elektrik
gitarları kendine has bir ruh ile kaydetti. İlk albümümde de yaylıları çalan
Murat Süngü çello ve kemanı çalış stili sayesinde doğudan kopmamış olduk. Bir
şarkıda kadın vokal ihtiyacım oldu, Zelişah Kızılkan Zaza olduğu, Kirmancî
bilmediği halde olağanüstü özverisi sayesinde güzel sesiyle Kirmancî olan
şarkıyı gayet başarılı bir şekilde okudu. Tabi bunun için biraz Kirmancî
lehçesine beraber çalışmamız gerekti. Mix-master sürecinde Deniz Doğançay ile
çalıştık. Mix sürecimiz uzun sürdü, Deniz çok sabır gösterdi, onun çok iyi iş
çıkardığına inanıyorum. Son olarak Erhan Arık ile albümün içeriğini ve şarkıların
doğasını bir bütün olarak yansıttığını düşündüğüm albüm kapak fotoğrafına
ulaştık.
- "Birîna Reş" Müziğiniz birçok sanatçı tarafından
seslendirildi
Birîna Reş’in birçok kişi tarafından seslendirildiğini
bilmiyordum. Benim için tam olarak ifade edemediğim anlamlar çağrıştıran bir
şarkı. Bana arafta olmayı, bir boşluğun içinden hayatın dalına tutunma çabasını
çağrıştırıyor. Şarkının ara bölümdeki elektrik gitar solosu benim için herhangi
birimizin içindeki sessiz çığlıkları ifade ediyor. O yaşamdan tat alamayan,
dilsiz ve dişsiz olan, bundan ötürü “yaşıyorum” diyemeyen içimizden herhangi biri
olabilir.
- Siz kimleri dinlersiniz?
Son zamanlarda yeni ve iyi bir şeyi keşfedebildiğim söylenemez. Çünkü uzunca bir süredir Kevî’nin bitmesi ile uğraştım. Genelde eskileri dinlemeye devam ediyorum. Bildiğim eskileri ve henüz keşfetmediğim eskileri…Bu daha az riskli oluyor çünkü genellikle zamanın testinden geçmiş oluyorlar. Birkaç isim sıralamam gerekirse Depeche Mode, Radiohead, Muse. Türkçe olarak Teoman, Bülent Ortaçgil gibi müzisyenleri dinlerim. Daha önce dinlediğim Ciwan Haco şarkılarını yorumlamak için yeniden dinlediğim oluyor. Çok dilli, çok kültürlü bir yapıya sahip olan bu topraklarda yetiştiğimizden bu çeşitliliğin yansımalarını kendi içimizde taşıdığımıza inanıyorum. Çevre bizi etkiliyor. Mesela üniversiteden önce daha arabesk bir yapının içindeydim. Ankara’daki üniversite yıllarım farklı yaşam biçimlerine tanık olmam bakımından beni etkiledi ve değiştim. Yabancı müziklerin deryasıyla bir temasım oldu, klasik müzikle ilgilendim.
- Bu müzik yolculuğunuzda sizi destekleyenler oldu mu?
Söz ettiğiniz beklenti içermeyen bir destek ise pek
hatırlamıyorum. Herhalde müziği daha çok kendi içsel motivasyonumla sürdürüyorum.
Kararlı olduğumdan bir şekilde müzik devam ediyor. Beni daha da cesaretlendiren
gelişmeler olmuştur elbette. Mesela ilk albümüm Bi Çîrokî 2013’te
yayınlandığında Hawar.net adlı internet sayfasında yılın en iyi Kürdçe albümü ilan edilmişti.
Müzik eleştirmeni Naim Dilmener sağ olsun takdir etmişti. Bir keresinde Ciwan Haco
yorumladığım bir şarkısından dolayı twitter üzerinden beni tebrik etmişti. Saydığım
örnekler beni onurlandıran gelişmeler. Beni çok mutlu eden bir şey daha var ki
o da şu, beni dinleyenlerin yaptığım müziğe dair duygu ve düşüncelerini benimle
paylaşmaları. Bir keresinde bir dinleyenim intiharı düşünürken şarkılarımla
tanıştığını ve bunun kendisine dayanma gücü verdiğini söylemişti. Bu beni
etkilemişti. İnsanların hayatlarına dokunabildiğimi görmek benim yaptığım şeye
karşı daha çok sorumluluk duymama neden oluyor.
- Sîmir
Rûdan'ın Şairi kimdir?
Galiba iyi bir şiir okuyucusu değilim. Şiirlerde geçen
sözlerin genellikle yoğun anlamları oluyor. O sözlere bazen şiir boyunca kopmadan
odaklanabilmeyi beceremiyorum. Sonra kendime kızıyorum neden anlamıyorum diye.
Aslında zeki olduğumu düşünüyorum ama bazen dikkatim dağınık oluyor. Ahmet
Erhan’ın şiirleri ilgimi çekmişti bir ara. Sanki aforizmalar şiirlerden daha
çok ilgimi çekiyor, onlar da anlam yüklü ancak daha kısa olduklarından beni
yormuyorlar. Bu anlamda Oruç Arı Oba’ya bayılırım.
-Neden Tanınmışlık İnsanları Başkalaştırır?
Anladığım kadarıyla olumsuz yönde bir değişimden söz
ediyorsunuz. Aslında ben ortaya değerli üretimler koyan insanların daha çok olumlu yönde
değiştiklerine inanıyorum. Çünkü insan kendisini üretimlerine bakarak değerlendirir;
neler yapabildiğine, kendisinin veya bir başkasının değer dünyasına neler
katabildiğine bakarak. Bir de çabaları sonucu üreten kimse kendi potansiyelini keşfeder,
kendisine dair farkındalığı gelişir. Neler yapabileceğini daha iyi gördüğünden
daha doğru kararlar alır. Ama tabi sonuçta sanatçılar melek değil onlar da
insan, bazen hata yapabilirler, öfkeli veya tepkili davranabilirler.
Söz ettiğiniz size olumsuz gelen değişimin nedeni belki de
şudur. Hayranlar sanatçıları yüceltirler, onlara bir nevi yarı tanrısallık
yüklerler. Bu kadar sevilmek, ilgi görmek sanatçıların hoşuna gider ve
hayranların kendilerini çıkardıkları yerden inmek istemezler. Normal bir insan
gibi davrandıklarında bu ilgi ve sevgiyi kaybetmekten korkanlar biliyorum. Bir
de üretenler yoğun bir tempoda çalışan kişilerdir. Has bir eser üretmek hiç de
kolay değildir, bazen çok çalışmak gerekir. Sanatçılar bu yüzden kendilerini
sevenlerin ilgilerine karşı mesafeli davranabilirler. Ayırabilecekleri
zamanları olmadığından.
- Kürtçe Rock Hakkettigi Yerde mi Sizce?
Bana bu soruyu sorduğunuza göre müzik tarzımı rock olarak
görüyorsunuz. Rock sound’unu gerçekten çok kullanırım, bununla beraber tam
olarak kendimi kategorize edemiyorum. Çünkü başka tarzlarla ilişki kurduğum da
oluyor. Sorunuza gelince, ilerde ne olur bilemeyiz ama günümüz dünyasında rock müziğin
eski zamanlarda olduğu gibi yükselişte olan bir tarz olmadığını düşünüyorum.
Kürtlere ise rock zaten uzak. Çünkü Kürtler bildiğim kadarıyla geleneksel
formlara daha çok bağlılar. İşin içine bir de Kürtçe girince yani “Kürdçe Rock”
olunca, bu koşullarda yaptığınız müzik çok fazla karşılık bulamıyor maalesef.
Kürtçe ile elinizi kolunuzu sallayarak istediğiniz her yere girip
çıkamıyorsunuz, her kesime hitap etme şansınız yok.
- Çocukluk Kahramanız Kimdi?
4-5 yaşlarıma kadar herhalde babamdı. Bir keresinde evin
avlusunda ikimiz top oynamıştık. Birimiz kaleye geçiyor diğeri ona şut
çekiyordu. Ne yapsam, ne etsem ona bir türlü gol atamamıştım. İlkokulda Kazım
öğretmenim kahramanım oldu. Kendisi Sivas Alevisi. Bana göre hem çok bilgili
hem de cesurdu, doğruyu konuşurdu. Doğup büyüdüğüm yerde konuşulan kimi
şeylerden başka bilgilere sahipti ve bu durum ilgimi çekiyordu. En önemlisi
sevgi dolu olmasıydı, sevgisi neredeyse hepimize yetiyordu. 5 yıllık öğretmenliği
sonunda aramızda bir bağ oluşmuştu. Sonrasında kendisi ile mektuplaşmıştık.
Üniversiteyi Ankara’da okumamak istememin nedeni Kazım öğretmenimdir. Çünkü
orada görev yapıyordu. Özellikle gecekondu olan mahallelerde öğretmenlik
yapmayı tercih ederdi. Üniversitenin ilk yıllarında bana çok yardımcı oldu. Bir
yere yerleşene kadar evlerinde kaldım. Evinde rakı sofrası kurulduktan sonra bize
Ahmet Arif okurdu, beni bir keresinde ağlatmıştı.
-Bu
hayat size ne öğretti?
Genel olarak öğrendiklerimi sıralamam zor ama hayat ve insanın hayattaki durumu ile ilgili şu an için
vardığım birkaç noktayı ifade etmek isterim. Hayat zengin, onu öğrenmenin sonu yok. Diğer yandan
derin bir hakikat de yok, bir şeylere anlamlar yükleyen biziz. Yeni bir şey öğrenip yenilenebilirim ama
her an yanılabilirim de. Yeni öğrendiğim bir şey öncekileri sarsabilir. Sanki yine de denemeye devam
etmeliyim. Bildiklerimiz konusunda iddialı olmak yerine eleştirel olmayı daha değerli buluyorum.
Eleştirel olmak daha az yanılmayı sağlıyor. Bu anlamda bilim ve felsefe gibi eleştirel alanlar aracılığıyla
edindiğim bilgilere daha çok güveniyorum. Sanat eserlerinden edinilenler ise ayrı bir keyif. Sanat ile
orada burada bulamayacağın “yaşantı”lar edinmen mümkün.
Öğrendiğim bir şey, zihnimizin öğrenmeye ihtiyacı olduğu. Bir de öğrendiklerimizi bir başkası ile
paylaşmaya ihtiyacımız var. Bir kere ilişkisel varlıklarız, bir ilişki içerisinde var olabiliyoruz, bunu
aşmamız çok zor. İnsanın güçlü bir varlık olduğuna inanmıyorum, zayıf olduğumuz için bir arada
yaşıyoruz.
Birbirimize ihtiyacımız var. Birbirimiz ile bir alıp veremediğimiz var, bu yüzden. O kadar çok
eksiğiz ki.
Ben hayatı kasvetli bir yer olarak görüyorum. Bir plan, program yok. Benim verdiğim anlam dışında
hayatta belirgin bir anlam yok. Bu yüzden her kafadan bir ses çıkıyor. Ve kimse bir başkasının nasıl
anladığını ve nasıl hissettiğini tam olarak anlayamaz. Bu durum ise bizde bir yalıtılmışlık duygusuna
neden oluyor. Yani bir nevi kendi zihinlerimizin içinde hapis olmuşuz gibi. Ölüm yaramız var ve bunun
tedavisi yok. Tüm bunlar içimizde bir boşluğa neden olup bizi yarıyor. Kimimiz bu boşluğa
dayanamayıp saçma sapan şeylerle uğraşır veya hastalanır. Kimimiz ise aşılamayan bu koşulların
kendi hayatının üzerine bir sis perdesi gibi çökmesine izin vermez ve yaşamaya devam etme iradesi
gösterir. Yapabiliyorsak yaşamı seçmek bizi daha güçlü kılar.
Ropörtaj için teşekkür ederim.
vardığım birkaç noktayı ifade etmek isterim. Hayat zengin, onu öğrenmenin sonu yok. Diğer yandan
derin bir hakikat de yok, bir şeylere anlamlar yükleyen biziz. Yeni bir şey öğrenip yenilenebilirim ama
her an yanılabilirim de. Yeni öğrendiğim bir şey öncekileri sarsabilir. Sanki yine de denemeye devam
etmeliyim. Bildiklerimiz konusunda iddialı olmak yerine eleştirel olmayı daha değerli buluyorum.
Eleştirel olmak daha az yanılmayı sağlıyor. Bu anlamda bilim ve felsefe gibi eleştirel alanlar aracılığıyla
edindiğim bilgilere daha çok güveniyorum. Sanat eserlerinden edinilenler ise ayrı bir keyif. Sanat ile
orada burada bulamayacağın “yaşantı”lar edinmen mümkün.
Öğrendiğim bir şey, zihnimizin öğrenmeye ihtiyacı olduğu. Bir de öğrendiklerimizi bir başkası ile
paylaşmaya ihtiyacımız var. Bir kere ilişkisel varlıklarız, bir ilişki içerisinde var olabiliyoruz, bunu

yaşıyoruz.
Birbirimize ihtiyacımız var. Birbirimiz ile bir alıp veremediğimiz var, bu yüzden. O kadar çok
eksiğiz ki.
Ben hayatı kasvetli bir yer olarak görüyorum. Bir plan, program yok. Benim verdiğim anlam dışında
hayatta belirgin bir anlam yok. Bu yüzden her kafadan bir ses çıkıyor. Ve kimse bir başkasının nasıl
anladığını ve nasıl hissettiğini tam olarak anlayamaz. Bu durum ise bizde bir yalıtılmışlık duygusuna
neden oluyor. Yani bir nevi kendi zihinlerimizin içinde hapis olmuşuz gibi. Ölüm yaramız var ve bunun
tedavisi yok. Tüm bunlar içimizde bir boşluğa neden olup bizi yarıyor. Kimimiz bu boşluğa
dayanamayıp saçma sapan şeylerle uğraşır veya hastalanır. Kimimiz ise aşılamayan bu koşulların
kendi hayatının üzerine bir sis perdesi gibi çökmesine izin vermez ve yaşamaya devam etme iradesi
gösterir. Yapabiliyorsak yaşamı seçmek bizi daha güçlü kılar.
Ropörtaj için teşekkür ederim.
Biz teşekkür ederiz.
Söyleşi: Şafak Güney
Yüreğinize emeğinize sağlık
YanıtlaSil